Minyatür Sanatı
Minyatür Sanatı Nedir? Türk sanatı deyince akla ilk gelen kadim sanat türlerimizde biri olan ve bir bakıma bize bizi anlatan, aynı zamanda Osmanlı saray kültürü hakkında da bilgi veren ”minyatür” sanatından bahsetmek istiyorum sizlere. Bu yazımda en doğru bilgiyi verebilmek adına, minyatür sanatçısı olan bir arkadaşımdan yardım, aldım çünkü minyatür benim uzmanlık alanım değil…
Minyatürü genel anlamda tanımlamak gerekirse; yazma eserlerde anlatılan olayları görselleştirmek üzere yapılan kitap resim sanatıdır. Aslında bir manada fotoğrafik bir işleve sahip olan minyatür bu yönüyle de döneminin belgesi olması özelliğini de taşır. Bu resim anlayışında figürler nakkaş tarafından anatomik bir oran kaygısı güdülmeden stilize edilerek resmedilmekte olup minyatür sanatı içerisinde yer alan figürlerin büyüklükleri perspektif kurallarıyla değil bu figürün minyatürün içerisindeki önemi ile hiyerarşik üstünlüğü göz önünde bulundurularak belirlenir. minyatür sanatı
Örneğin padişah figürü hiyerarşik üstünlüğüne binaen minyatürlerde her daim diğer figürlerden daha büyük olarak resmedilir. Avrupa tarzında bir perspektifin olmaması, ışık ve gölgenin ihmal edilmesi, üç boyutlu bir resim olmaktan çıkararak iki boyutlu sathi bir resme dönüştürür. Üç boyuttan uzak bu iki boyutlu resim anlayışı, minyatürü gerçek olan ile gerçek olmayan arasındaki bir zemine oturtur.
Teşbih ve tenzihi ayn anda bünyesinde barındıran bu sanatı adeta berzah âlemine ait kılar ki bu tam da İbnü’l-Arabi‘nin aynı anda hem teşbih hem de tenzihi içeren, hem O, hem de O olmayan Vahdet-i Vücud anlayışının sanat üzerindeki yansıması gibidir. Zira minyatürler hem bu âleme ait hem de değillerdir. Hem gerçekçi ve aslında hem de değillerdir.
Minyatürlü yazmaların Osmanlıdaki en erken örneğine 15. yüzyılda rastlanır. Bilinen ilkminyatur1 minyatürlü Osmanlı el yazması, 1416 yılına ait olup, II. Murad’ın şehzadeliği zamanında Amasya‘da yapılmıştır.
Bu, Tâcüddin ibrâhim b. Hızır Ahmedî’nin İskendernâme adlı eserinin bir nüshasıdır. İskendernâme, Mekodonyalı Büyük İskender’in hayatını ve tarih, coğrafya ve gök bilimi gibi konuları içerir. Osmanlılar, sanatı devlet işinin bir parçası olarak gördüğünden, Fatih döneminde Ehl-i Hiref adında bir sanatkârlar örgütü kurarak minyatür sanatının gelişmesini sağladılar.
Bu dönemde Fatih’in Doğu ve Batı’dan gelen sanatçıları saray çatısı altında bir araya toplaması, hem Batı hem de Doğu resim anlayışının bir arada harmanlandığı yepyeni bir minyatür anlayışının ortaya çıkmasını sağlamıştır. Bunun sonucunda Doğu resminin çizgiselliği, Batı resmindeki ışık ve gölge teknikleri ile bir araya getirilmiştir. Nitekim bu döneme ait nakkaş Sinan Beye atfedilen Fatih portresi, döneminin bahsettiğimiz özelliklerini son derece güzel bir şekilde yansıtan en önemli örneklerden biridir.
Klasik üslubun oluştuğu 16. yüzyılda bu sanatın en gelişmiş örnekleri verilmiş, çok sayıda minyatürlü eserler üretilmiştir. Nitekim bu dönemde şehnameci Seyyid Lokman ve Nakkaş Osman birlikteliği bahsi geçen bu klasik üslubun oluşmasında önemli rol oynamıştır. 18. Yüzyılda Lale devri ile birlikte her alanda olduğu gibi sanat alanında da Avrupa’nın tesiri en üst noktaya varmış, minyatür sanatında hem konu hem de teknik itibari ile büyük kırılmalar yaşanmıştır.
Bu dönemde minyatürlerde ışık ve gölge kullanılmaya başlanmış, daha önce minyatürün bir köşesinde ihtiyaca binaen küçük bir figür olarak yer alan kadın figürleri Levnî ve Abdullah Buhari ile birlikte minyatürlerde tek başlarına ve hatta kimi zaman dekolte denilebilecek kıyafetler içerisinde resmedilmişlerdir.minyatur-resimleri
Osmanlı döneminde kitap sayfaları arasında var olan minyatür sanatı, günümüzde duvarlara asılan birer levhalara dönüşmüşlerdir. Bu dönüşüm minyatürün işlevini de değiştirerek onları metine bağlı, metini pekiştiren fotoğrafik bir öğe olmaktan çok uzaklaştırmıştı.
Doğal kök boyalarla boyanan Osmanlı minyatürlerinde, boyalar kâğıda sabitlenebilmesi için yumurta sarısı ile karıştırılarak kullanılırlardı. Üzerine çalışma yapılacak olan kağıtlar ise, doğal kök boyalan dışında çeşitli akrilik ve gıda boyalarıyla da boyanmaya başlanmıştır. Geleneksel metodlarla yapılan minyatürlerin dayanıklılığı tartışma götürmezken endüstrinin bize sunmuş olduğu bu yem ürünlerin eserin ömrü üzerine nasıl bir etki yapacağı şuan için birer muammadır.minyatur-sanati
Minyatür sanatının uzun süren bir uyku döneminden sonra, günümüzde Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver‘in çalışmalarıyla tekrardan hayat bulmuştur. Bu uzun süren uyku dönemi günümüzdeki minyatür sanatının içinde bulunduğu karmaşanın sebebini de açıklar. Toplumun sosyo kültürel yapısı, ekonomik durumu, sanatı mayalayan olgulardır. Sanatın gelişimi toplumların gelişim süreciyle paralellik gösterir.
Kimlik arayışı içinde yolunu bulmaya çalışan minyatür sanatı, tüm sıkıntılara rağmen günümüz sanatçılarının samimi çabalarıyla kendi yolunu er geç bulacaktır.